birbirini kovalayan günlerin içinden geçip giderken bir kuş sesi, bir melodi, bir bakış, bir gülüş, birçok gözyaşı “yaşıyorum yahu” dedirtmeye yetiyor. kağıtlar daha çok nasibini aldı bu ara benden. her karanlık sabah yürürken duyduğum kuş sesleriyle biraz daha yakınlaştım kendime. uzaklaştığım şeyleri ise fazla sorgulamadım. bir sürü hikaye içinden geçiyoruz, bazen de biz yazıyoruz o masalları. çok da tutunup kalıyoruz galiba çaktırmadan. güzelse konu, sonu da mutlu bitiyorsa, mis. hep o mutlu sonu tutarak hikayenin terse dönebilme ihtimalini görmüyoruz ve buuum… işte o beklenmeyen kötü son. mutsuz, hüzünlü, kırgın bir ifade ve hiç de böyle olmamalıydı. “iyi” hislerin yerine geçen “kötü” hisler ile artık depresif moda geçilebilir.
bu kurguyu kaç kere yaşadım bilmiyorum. buraya not düşmediğim bir dolu hikayede defalarca. kendimle dans ettiğimi unuttuğum, birileri olmadan “olmaz”lar bir anda geldi gözümün önüne. var olmak hem çok muhteşem hem de çok olağan ve önemsiz. ne büyütülecek bir durum, ne de örselenecek. oysa ki her yükseliş ve düşüş bir denge oyunu.
yalnız kaldığım ve biraz da sessizleştiğim anlarda hep o kuş sesleri heyecanlandırıyor beni. başka renkler, başka kokular varmış diyorum. kafamda bir melodi ile uyanıyorum ve bazen de gözümde birkaç damla. boğazımda bilmediğim dillerden şarkılar dönüyor. işte bu yüzden yaşasın nefes almak. sadece nefes almak.