karanlık gündüzlerin yerini hafif bulutlu sabahlara bıraktığı mevsim, bahar yakınsaması. yine de içimde küflenmiş tohumları hissediyorum, ne filizlenir, ne de çürür vaziyette.
sinir sistemlerimiz ne zaman dengelenecek, kapanmalardan açıldığımızda, maskeler düştüğünde, büyük sesler sustuğunda, silahlar indirildiğinde… inanın ki umut dolu bir yer vaat edecek noktayı geçtim. tek tutunabildiğim kendi bedenimi ve zihnimi dengelemeye destek veren pratiklerim ve ses duvarı dostlarım. bazen sadece yalnız kalmak, kendi çöplüğümde debelenmek istediğimde beni yalnız bırakmaktan korkmayan, “sert” çizgiler çizdiğimde beni gören, hıçkırıklar arasında sayıkladıklarıma aldırmadan beni sarmaya devam eden.
küçük güvenli alanlar yaratmayı, bedenimizi de en büyük sığınak yapmayı öğreniyorum yıllardır. kendime yaptığım en güzel ve en zor yatırım. bakışlarımı kaçırıyorsam bilin ki bu sığınakta bir yer bulmuşumdur, senin gözlerin kaybolursa da seni sığındığın yerde rahat bırakırım. en iyi bildiğimi sandığım her an yanıldığımı kendime ispatlamak benim işim. şimdi küçük topluluklarla birlikte güvenli alanlarda kendi sığınaklarımızı kurarken başkalarını da daha da görünmez şekilde kapsamayı deniyoruz.
bahar yakınsamasında bedenimdeki yıllanmışlıkları da kapsayarak, umudu biraz daha derinlere, daha geniş alanlara yaymaktan başka bir yol görmüyorum. sözde büyük adamların iki dudağı arasındaki anlamsız kelime dizilerine mahkum olmaktan gayrı kendi sığınağımızı mabede çevirmek için görünmez ve harikülade biçimde çalışmaya devam.
Fotoğraf: Pixabay