İçeriğe geç
Anasayfa » Nasıl severdin? -2

Nasıl severdin? -2

Durup düşünüyorum. İçinden geçip gidemediğim, geçmişten getirdiğim ve bedenime kazınmış yaraları masanın üstüne bırakıyorum. Tozlu rafların arasından bana bakan minik biblolar gibi her yaşanmışlık. Gerçekliğini sorgulayacağım kadar küçükler ve cansızlar. İçerde büyük bir sevgi ateşi yanarken şimdi yağmurda kalmış bir küllük gibi kapkara. Yakıp yıkan içerdeki sevgi miydi, yoksa bir fırtına ile ormana sıçrayıp kontrolden çıkan yangın mı? Masada duran yaşanmışlıklar içerde bir burukluk, biraz da gülümseme getiriyor. Yas böyle bir şey olsa gerek. Sevgiyle büyüyen çiçekler solup da aynı masaya düşüyor rengi atmış yapraklarla. Sayfalar dolusu yazdığım mektuplar dijital dünyada 0 ve 1’ler olarak kayıtlı, kimseye dokunmuyor. Samimiyetin yittiğini kabul etmek en zoru, yoksa her kapanan kapı başkasını açıyor. Öylesine sorulan ve dinlenmeyen bir “nasılsın” ancak değersizim dedirtiyor, içime atıyorum. Burdan kalkıp gidiyor olma ihtimaline gülümsüyorum. Beni nelerin beklediğini bilmemeyi, yaşamı gelişine yaşamayı deniyorum.

Yine masaya dönüyor bakışlarım ve burdan daha ötesine gidecek parçalarımı arıyor gözlerim. Bazı fotoğraflar yüreğimi sızlatıyor, hatırlamaya çalışıyorum hissiyatını, karnım kasılıyor. Ne zaman güvende hissettim en son? Güvensizlikler arasında sörf yapmaktan iyi bir dengeci olmuşum. Oysa masam sağlam, beni de başkalarının karanlık yüzlerini de taşır, onları birlikte dönüştürebilir kolajlayabilirdik. Şimdi masayı yıkasım geliyor. Burda biraz duralım. Masanın suçu yok, hatta kimsenin suçu yok. Biraz nasıl büyüdüğüme bakıyorum. Seviliyorum, hem de epey çok, görülüyor ve destekleniyorum. Şimdi masa biraz genişliyor, kendi bedenime daha yerleşiğim. Sevdiğimde sarılmayı, sarıldığımda sevinçten gözyaşlarımı omzuna dökmeyi bilmişim. Ne güzel ağlardım, hıçkırmaktan konuşamaz hale gelir sonra da susardım. Şimdi daha çok susuyorum, beni duyan olasıya içerdekini izliyorum. Ben ağzımı açmasan bana nasılsın diyen, sesimden nefesimden yorgunluğumu sezen ve “dinlen” diyenleri görüyorum. Şaşırıyorum, bunun çabasızca görülmesine ve anlatmadan duyulmaya.

Biraz kafamı kaldırıp da etrafıma bakabildiğimde güneş camlardan içeri giriyor, masadaki tozlar gözüme görünür oluyor. Yerimden kalkıp da bir etrafı sileyim diyorum. Renkler daha bir canlı, kokular gözlerimi yaşartacak seviyede enfes. Mor salkımlar açmış, bahar gelmiş oysa. Masaya dökülen anılarla fırtınalı denizde mücadele etmeyi bırakıp kuytu bir limana çekiliyorum içimde. Zaman zaman kabarsa da sular biraz şu kıyıda durayım. Nasıl olduğunu bilmediğim bir enerji ve hareket geliyor, yüzleşmeyi es geçmeden biraz mola alıyorum karanlık taraftan. Yola çıkmayı hatırladım, masamı doldurmadan önce boş haline bakıp, biraz uzaklaşmak. Tam da zamanı gelmekte. Düşler coğrafyasına çok bilinmezli bir yolculuk.

En çok sevdiğim, severken kızabildiğim, kızınca ifade edebildiğim insanlarla buluşmak. Adeta dünyanın en rahat tepesi burası, aşağı yuvarlanacak olsam tutarlar, korksam da benim güvenliğimi alıp atarlar ki düşmeyi deneyimleyeyim. En son ne zaman mı güvende hissetmiştim, birlikte düştüğümüzde. Birlikte düşerken gülümseyebilmeyi hatırladığımda ve bazen de kahkahalarla buna eşlik edildiğinde. Şimdi yeniden bedenime yerleşirken, sevmeyi, şefkati, acıya gülümseyebilmeyi hatırlıyorum. Geri döndüğümde o masa evdeki tozlarla bezenmiş, eski fotoğraflar ve anılar biraz daha dinginleşmişler. Kızgınlıklarımı soğuk sularda soğutabilmiş, gönlümü güzel temaslara bulamışım. Ve yeniden öğreniyorum bana sunulanı almayı, çıkmaza girdiğimde yol göstereni duymayı ve bazen de elinden tutup çıkmayı tepesine ağacın. Gökyüzü yıldız, içim dışım sevmek hali ile bezeli. Burdan ne zaman geçtim en son, ve kimler vardı görüş alanımda? Şimdi ben gözümü açtıkça çiçekler ve çiçek açtıranlarla kapsanıyor ve daha çok seviyorum. Hatırlıyorum, sevmeyi, beklentisizce sevilmeyi.

9 Temmuz 2024

Serinin önceki yazısı

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir