Fleet Foxes veyahut Dağlardan Akan Serin Sularda Yüzüvermek / 26.11.09 / grizine.com
Yenilenmeye, tazelenmeye çağıran seslerine kapılmamak mümkün değil. Fleet Foxes 2008′de sessizce dünyaya yayılan albümleriyle aramızda dolanıyorlar. Peşlerine takılıp gitmeli, tepelerde günbatımını izlerken gülümsemeli sesleriyle…
Amerika’da müzikal bir yolculuğa çıksak, dev kıtada kulağımıza çalınan geçmişten bugüne pek çok önemli grubun çıktığı Seattle kentine uğramadan edemeyiz. 90’larda grunge akımının baba gruplarına mesken olan bu kenti Kurt Cobain (Nirvana), Eddie Vedder (Pearl Jam), Chris Cornell (Soundgarden) la hatırlayabiliriz belki de.ama şimdilerde başka sesler yükselmekte ve biraz da eskilere, nerdeyse 60lara kadar götürmekte bizleri.
2008 yılında çıkardıkları kendi isimlerini taşıyan albümleriyle tanıştığım Fleet Foxes, 5 kişiden oluşan ve folk müzik yapan zamandışı bir grup. Kendilerini “doğaçlama barok harmonik pop” grubu olarak tanımlayan beşli, 2006 da yine kendi isimleriyle kendileri çıkardıkları EP’leri ile müzikal camiada seslerini duyurmuşlardır. Bunu takip eden yıllarda Sub Pop ve Bella Union plak şirketlerinden çıkan EP ve single’lar ile avrupa’ya doğru seslerini ulaştırmışlar ve 2008 yılındaki albümün altyapısını hazırlamışlardır. Grup Robin Pecknold (vokal, gitar), Skyler Skjelset (gitar), Christian Wargo (bas, gitar, vokal), Casey Wescott (klavye, vokal) ve J. Tillman (davul, vokal)’dan oluşmakta.
- Fleet Foxes (EP) (2006) kendileri yayınladılar.
- Sun Giant (EP) (25 Şubat 2008) Sub Pop: BK Budget Albüm Listeleri’nde 38. oldu.
- “White Winter Hymnal” (7″, dijital) (21 Temmuz 2008) Bella Union
- “He Doesn’t Know Why” (dijital) (20 Ekim 2008) Bella Union
Fleet Foxes’ın müziğine şöyle bir kulak verdiğimizde bir zamanlar “seattle sound” denenden farklı bir durumu sezmek mümkün, daha sentezlenmiş, seyyahvari bir ruh duymak mümkün. Salaş bir görünüm, sırtlarda çantalar, evsiz-yurtsuz gezinen, müzik yapan adamlar canlanıyor ilk dinlendiğinde müzikleri. Ormanın içinde kaybolup, gün doğumuna koşuyor, karlar içinde yuvarlanıyor, ağaçların üzerinde geziniyorlar sanki. Müziklerinin temelinde Devendra Banhart ve benzeri New Weird Americaakımı temsilcisinin melodilerini, hikayelerini yakalamak mümkün. Bir yandan da parçaların içindeki korolar, ilahivari yükselen sesler, noel çanları gibi çınlayan zillerle bir tanım altına girmekten uzaklaştırmakta iken müziklerini garipçe bir sıcaklık kaplıyor insanın içini ve yakın gelebiliyor insana. Blue Ridge Mountain ile çimenlere uzanırken garip bir huzurla dolarken içimiz, Red Squirrel ile Amerika’nın bir kasabasında 1950′lere kadar geri gidebiliyor ve gün doğumuna uyanıyoruz ve sonra da Ragged Wood ile günün sıcak saatine uzanıp, bir cümbüşe katılıyoruz. Albümün her parçasında durmamacasına geziniyor, gülümsüyor, keyifleniyor bir halde bulmakta gecikmeyeceksiniz.
Son olarak fransız bir blogunda rastladığım “Take Away Show”larını sizlerle paylaşmak istiyorum. Pek çok grupla çoğunlukla Vincent Moon tarafından Fransa’da çekilen bu sokak performanslarının en iyilerinden biri olarak içime işledi. Grubun atmosferik, harmonik korolarını en iyi yansıtabileceği mekanı bulana kadar epey zorlanmışlar ama performansı izleyince bu zorlukların karşılığını aldıkları anlaşılıyor. Mavi gökyüzü, yeşil tepeler ve serin sular birden beliriveriyor gözümüzün önünde. keyifli dinlemeler…
[vimeo 2143576 w=500 h=281]