sabah fırtınanın sesleriyle uyandığımda saat daha 6:00 bile olmamıştı. Geri dönüp yatsam bedenim yeni bir uyku döngüsüne girecek ve çıkmakta zorlanacaktı besbelli. Nasıl olsa yapacak hep bir iş vardı evde, bahçede, erken kalkıp yol almadan biraz oturdum, iki hareket ettim ve işlenmeye koyuldum.
Hava ıpıslak, gökler biraz öfkeli. Evi az bir toparlarken bir sürü kurgu, iş planı yaparken yeni ve eski kaygılarla dans devam ediyordu.
“Sigorta ben yokken yine mı atar mı ki? Ay o pencereden su girmiş midir? Bu sesler ne ya? Tohumlar filizlenecek mi? Bahçede sorun mu var?”
Ve gün nihayet aydınlanma vaktine erdiğinde hala karanlıktı gökyüzü, seviyorum bu grilikleri, biraz sakinleşmişti yağış. Fırsat bu fırsat ki odun kırmaya koştum. “Yapamıyorum” sekmelerinde geçtiğimiz haftaların lideri olan odun kırma meselesi şimdi bi oyun alanına dönüşüvermişti. Ne daha güçlüyüm, ne de özel ders aldım, sadece oynamayı seçtim ve biraz da zihnimde canlandırdım. belki de en önemsiz görünen şeyi yaptım, hata yapmayı kabul ettim, tabi kendimi kesmeden.
Odunlar içeri girip ısına dursun ben de azcık bahçede eşeleneyim dedim. Soğuklara dayanamayıp da kendini salmış sukulentlerden hayatta kalanları verandaya aldım, etrafa saçılmış çeşit çeşit budama artıkları dalları toparladım ki dağınık zihnim ve kaygı bulutlarım gibi aklımda yeni sekmeler açmayayım bahçeye dair. Bir türlü yağmayan yağmurlardan ötürü öteleyip durduğum tohumları toprakla buluşturma işini de yağmurlar arası yapmanın şapşal sevinci ile yeniden bastıran yağış ile sobayla buluşmaya yollandım.
Evi sesiyle nefesiyle dolduran dostlar geldi. Kahvenin kırk yıllık hatırına hürmetten kahve değirmeni elimde çektim durdum çekirdekleri. Evin ev oluşuna şahit ve destek olanları anarak ve gülümseyerek yağmura uğurladım dostları. Yine evin arızalarıyla karşılaşmaktan korkan ve “yapamazsam/onarmazsam”lar içimde gezinirken, birtakım işleri “yetiştiremezsem” kaygıları bir yoklar gibiyken telefon çaldı. Öyle eski zamanlardan ve hayatımın dönüştüğü zamanların ortaklarından biriydi ki heyecanla açtım, bir sessizlik oldu;
“Yanlışlıkla aradın değil mi?” dedim biraz da “niye beni arasın ki zaten?” diye içimden geçirmeme fırsat tanımadan, “aaa Yağmur aklımdaydın iyi ki seni aradım, nerelerde ne hallerdesin?” dedi ve sıcakladı içim.
Bazen unutulmuş bir kağıt parçasına aldığım notta, eski bir fotoğrafta, okuduğum kitabın rastgele açtığım bir sayfasında bulduğum sahibini kaybetmiş satırlar gibi, telefonda başka bir isme kayan elin sesiyle geçmişte kalan yaşanmışlıkları daha duru, olduğu haliyle görebildiğimi fark ettim. Bazı hatalar güzeldir ve hayatın o zaman dilimindeki hatalara kırgınlık, hüzün, öfkeyle yaklaşmış olsak da bize yoldaş olup kıyımıza köşemize yerleşmiş olabilirler. Bir gün telefon çalar, bir mektup gelip ya da hiçbiri olmaz sadece anısı gelir ve o “hata” dediklerimiz sadece bir eylemin sonucu ve sürecin içinde bir adımdır. ve bazen yıllar geçer o hata sandığımız adımların izlerine dönüp bakmak için. ve yola devam etmemize vesile olur ya da belki rotayı değiştirmemize.
yapabildiklerimi algılamak, yapamadıklarımla oynamak, kendimle karşılaşmak için bu yolda hatalarımla adım atmayı seviyorum. ve bazı hatalar güzeldir, kesin bilgi.