Hiyerarşinin getirdiği kolaylık ve bunun sürekliliğini düşünüyorum bir süredir. Herhangi bir şeyin yayılabilmesi ve süregelmesi bir kişinin liderliğinde ne kadar devam edebilir? Biat ederek, bilen kişinin(!) yolundan yürürken takipçi misiniz, eşlikçi mi?
Bir şirketin, işletmenin, kurumun sürebilmesi teknik olarak maddi ve sosyal olarak sürekliliği gerektiriyor. Daha kurumsal alanlarda belli bir strüktür ve sistem işlediğinde makine misali tıkır tıkır dönüyor. Peki ya insan zihni ve bedeniyle çalışırken, bunu bir kurum ya da çatı altında yaparken bu yapı nasıl işlerdi? İnsanın olduğu her tür yapıda farklılıklar, ortaklaşan ve çatışan haller doğal bir parçası. Buradan biraz Türkiye coğrafyasında “birlikte iş yapma”, alternatif yaşam biçimleri ve ekonomiler kurma noktasındaki oluşumları gözlemlediğim son zamanlarda biraz yazınsal tartışma alanı açmak istedim.
Kendi çalıştığım hareket ve beden çalışmaları, şifa sanatları ve yaratıcı alanlarda pek çok oluşum-daha genel tabiriyle mekansal olarak stüdyo (shala/dojo)- ve ekiplerin içinde ve etrafında bulundum. Yoga yapan ve bu pratiği paylaşmak için heyecanlanıp butik ve küçük başlayan mekanların zamanla büyümeye, büyüdükçe çeşitlenmeye ve çeşitlendikçe de istikrarı ve çerçeveyi tutmanın, belirli bir anlayışı sürdürmenin gerekliliği ve mümkünatı üzerine düşünüyorum. Disiplin ve esneklik arasında denge, paylaşım ve ekonomik sürdürülebilirliğin eşlikçiliği gibi pek çok konu var. Kafaları çok da karıştırmadan farklı başlıklarla elimden geldiğince derli toplu şekilde sandıkları açmaya başlayalım.
Mekan ve sorumluluk
Kapıdan içeri girmeden hesap açılıyor güzel kardeşlerim. Bu devirde bir mekan sahibi olmak da maddi ve manevi sorumluluğu bir arada getiriyor. Dünyanın neresinde olursa olsun bir Ashram’a gittiğinizde, yemeğe, yatmaya ve orada edineceğiniz deneyime sadece kendiniz vermeniz yeterli geliyor. Modern düzende mekan; kira, fatura ve diğer masraflarıyla hayatta kalmaya çalışan bir işletme olmak zorunda(mı?). Mekanın sahibi, oranın tüm sorumluluğunu üstlenmiş ya da çalışanları ile paylaşmakta. Burada sınırları çizen kim, parayı sayan kişi mekanın sahibi midir gibi sorular geliyor aklıma. Bir ticari işletme olduğunu kabul ettiğimizde, bir yoga / dans ya da x stüdyosu mekanın kullanıcıları tarafından sadece maddi olarak desteklenmenin ötesine geçilebilir mi?
Bir mekan sahibi olmanın sorumluluğunu hatta sahibi olmadan sorumluluğunu fazlaca almış bir yanım diyor ki, “hayat paylaşınca güzel”. Bu paylaşım tek tarafın verdiği bir akışa dönüştüğünde işler sarpa sarıyor. Mekan bir işletme olarak daha hiyerarşik bir yapılanma içine girdiğinde hizmet alan ve veren arasında salt maddi akışa dayalı bir hikaye oluşmaya başlıyor. Ben bir eğitmen / kolaylaştırıcı olarak o mekana sadece bilgimi sunup gitmeyi seçebilirim ya da dersin ötesinde bir kültür ve topluluk yaratımına vesile olabilirim. Bu bazen pratik yaptığımız yerde bir çay sohbeti olabilir, bazen dışarda genele açık bir sunum.
Mekanı tanımlayan sınırlarının ötesine taşımak ve sorumluluğu paylaşmak tam da burada başlıyor! Eğer hiyerarşi tek bir kişinin kararı ve varlığı ile sürüyorsa bunun tükenmişliğe ya da sadece maddiyatı sağlayacak “kim gelirse gelsin”e dönüşebilir (mi?). Kendimde sorguladığım bir yerden size soru işaretleri bırakıyorum.
Fotoğraf: Pexels- Paula Schmidt
Müşterek öğrencilik
Geçtiğimiz yıllar içinde Boş Ayna’nın kurucusu Oğuzhan Yılmaz bunun etrafında çok güzel bir yazı kaleme almıştı. Müşteri mi Öğrenci mi olmak istersin? İşte bu noktada eğitmen/ öğrenci / yönetici / temizlikçi olmanın farkı ve ortaklığına bakmak istiyorum. Bir mekana hangi ünvanla giriyor olduğundan bağımsız orada daimi bir alışveriş ve müştereklik olduğunu düşünüyor hatta düşlüyorum. Ben bir alanı açıyorken o mekanda öğreten değil de öğrenme ortamını hazır eden ve bazı kaynakları ortaya koyarak kişiye veri alma fırsatı sunan olmayı seçiyorum. Bir dersi yöneten, kurgulayan gibi görünse de öğrencilik müşterek bir yaklaşımda olduğunda sorumluluk meselesi de yaygınlaşabilir (mi?). Kendiniz ya da çocuğunuz için “bir savaş sanatı öğrensin” diye geldiğinizde fiziksel ve zihinsel gelişim ya da bambaşka amaçlarınız olabilir. O noktada müşteri olmakla, müşterekleşen bir yerde olmak için ortamı gözlemlemek, kendi ihtiyaçlarını gözetirken orada olmanın getirdiği sorumluluğu da taşıyabilmek bizi hangi alanda öğrenmeye geldiysek başka bir yerden de beslemeye başlayabilir.
Bir sınıfa girdiğimde espri gibi duyulsa da şunu demekten çekinmiyorum;
“Ben sizden öğrenmek için burdayım.”
Biraz durup düşünelim, ben sözde bir pratiği bir süredir düzenli yapan ve bir şekilde bunu aktarmayı seçmiş, kısacası bir eğitmenim. Ve sizin burada olma sebebiniz, sağlıklı, güçlü, fit olmak, size iyi gelecek bir şeye başlamak ya da bambaşka bir şey. Bir takım hareket serileri, nefes ve odaklanma çalışmalarını ben aktardığımda aslında size uygun olanı birlikte araştırıp keşfedeceğimiz bir alan açıyorum. Hele de yoga, kontak doğaçlama ve sinir sistemi çalışmalarında gerçek bir hedef, ödül, derece, sınav olmadığı için, aslında tam olarak nereye varacağımızı bilmediğimiz bir yolda birlikte yürüyoruz. Gelen öğrenci “biri bana şunu öğretsin/ yaptırsın” diye baktığında aktif olmayan ve sadece cebimize atıp unuttuğumuz bir market fişinden farksız oluyor.
Şimdi bunu biraz daha açacağım. Yoga ve kontak doğaçlama buna en güzel örnekleri verebileceğim alanlar; bir derse geldiniz, bir hareket önerisi, serisi var. Bunu size kendi deneyimlediğim ölçüde aktarıyorum. Siz onu alıp ne kadarını işlerseniz, kendinize göre yollara girerseniz o zaman müşterek bir yapma halinde buluşuyoruz. Bir pozu başarmak, estetik hareket etmek, kilo vermek gibi somut hedefle gelindiğinde odağı o hedefin sürecine getirmeye çalışıyorum. Yani “havalı” bir poz var yapmak istediğiniz. Bedenen ve zihnen buna hazırlanmak için sizin neye ihtiyacınız var, nasıl bir yol buraya götürür birlikte bakabiliriz. Ama üzgünüm, ben size o pozu verecek biri değilim, o yüzden de bir yoga dersinden beklediğiniz bir poz ise, benim verebileceğim ancak güvenli bir şekilde nasıl çalışabiliriz. Almak istediğimiz şey markette de yok, o zaman vaz mı geçelim? Aksine, istediğimiz şeye doğru giden yola birlikte öğrenme hevesiyle bakmak, bir öğrenme alanında müşterek olmayı da seçebiliriz. Kısa yoldan hazlar yerine uzun vadeli yatırımlarla bedeni, zihni ve yaşamak istediğimiz ortamı yaratmaya doğru birlikte adım atıyoruz.
Bu pratiklerin sunduğunun sadece bir çerçeve olduğu ve bizim her aldığımız veri ve işlediğimiz bilgi ile bu çerçeveyi genişlettiğini hayal ediyorum. Bu tanımı; Kontak Doğaçlama Eğitmeni sevgili Martin Keogh‘un anlatılarından birinde duyduğumda çok etkilendim. İşte müştereklik pratiğin önerilerini, kişilere kazandıklarını bir araya koyduğu bir sepet gibi olabilir. Bu kazanımlarla birlikte, kişiler için, pratiğin yapıldığı mekanların içinden ötesine taşınabilen bir kültür, düşündüğümüzden daha geniş bir alana yayılan bir etki yaratabilir. Bunu da bir sonraki başlıkta bireyden öteye taşıyabilme hikayesiyle bir yere bağlayacağım.
Bireysel pratikten sosyal entegrasyano
Sorumluluğu, müşterekliği konuşurken bir yan daha var ki bunun bireysel gelişimi kaşılıklı desteklediği yerden daha sosyal bir bütünlüğe açılabilmesi. Mekandan bağımsız olarak kişilerin gündelik hayatlarına entegre olabilen, başka ortamlara da sızabilen bir kültür yaratmasını önemsiyorum. Bunun için de bazen neyi nasıl yaptığımızı irdelemeyi bırakıp da dışardaki dünyayla nasıl bağlantı kurduğumuza bakmak, bireysel dönüşümün kelebek etkisini görebiliyor musunuz?
Yıllardır farklı çatılar altında (Nefess Yoga, İda Dojo, Mekan gibi) sadece birlikte Yoga, Kontak Doğaçlama ve TRE gibi pratikler yapmıyoruz, orada aynı zamanda birbirine destek olan, güven veren ve zor zamanlarda dayanışabilen bir topluluk yaratıyoruz. Ve bu da bitmeyen bir karşılıklı öğrenme halini perçinliyor. Pek çok kaygıyla dolu dünyada başka bir umut kapısını açar mıyız sizce?
Farklı disiplinler için benzer ortamların olduğunu deneyimlediğim bir konfigürasyonu sizle paylaşmak isterim. Yoga, savaş sanatı, karma bedensel araştırma odaklı alanlarda ister istemez bir aktarıcı ve bunu almaya açık bir grup insan oluyor. Bu rollerin belli olduğu ortamda “karşılıklı öğrenme” yani yeni uydurduğum tabirle Müşterek öğrenciler- ki bunlar da düzenli gelen ve gözlem yapan birileri oluyor- başladığında ortamda hiyerarşi silikleşmeye başlıyor. Aktarıcı (eğitmen) için bir nevi sorumluluğun paylaşıldığı, mekan için de ticari bir oluşumdan daha kapsayıcı bir alana dönüşümü mümkün olur. Sınırların belli olduğu esneyebilen bir çerçeve, eğitsel alandan sosyal alana da sızabilir. Ashtanga Yoga ve Kontak Doğaçlama pratiği yaptığım “topluluklar”ın örnekleri üzerinden bunu nasıl olduğunı aktarmak isterim.
Bir süredir aynı mekanda pratik yapan müşterek öğrenciler derse dair önceden yapılması gereken hazırlıkları yapmak gibi teknik şeylerle ilgilenmenin ötesinde soru sorar, grubun ihtiyaçlarına göre pratiğin dışına taşan alanlar yaratmaya başlayabilirler. Aktarıcının odağı kişileri güvenli bir alanda tutarak gelişimi desteklemek olduğu kadar kendisi de destek gördüğünde grupla sosyal buluşmalar yapmak için fırsat yaratılmış olur. Ve bu topluluk sadece pratik ettiği alanda kendi pratiklerine dair değil, hayattaki zorluklara dair de birbirlerine kapı açmaya başlar. Bir topluluk bireysel pratiğini tamamlayıp da sınıf ortamından çıktığında birbirini görebiliyor, zor zamanda birbirine seslenebiliyorsa o zaman mattaki pratik gerçek hayata entegre olmaya başlar.
Ve işte o hiyerarşinin getirdiği tek ses ve tek düzenin aksine, ortak bir çerçeve ile genişleyen ve esneyen bir yapı, öğrenme ve güvenli bir sosyal ortam tesis edilebilir. Bu hayali yıllar içinde farklı yerlerde, farklı işbirlikleri ve tabi ki hayal kırıklıklarıyla deneyimledikten sonra şimdi bu sorularla gezerek paylaştığım pratiklere sorumluluğu, müşterekliği, topluluğu katarak pek çok katmanda “nasıl” mekanlar, alanlar yaratabiliriz konusuna bakmaya ve belki cevaplar yerine daha çok soru ile yol almaya devam edeceğim.
30 Kasım 2024
Kapak Fotoğrafı: Pexels- Israyosoy S.